31 Temmuz 2018 Salı

BİR GEZİNİN ÇOK ÖZEL ANILARI STAR KIBRIS (04.02.2013) Mihrişah SAFA (ÖZEL HABER)

BİR GEZİNİN ÇOK ÖZEL ANILARI
STAR KIBRIS (04.02.2013)
Mihrişah SAFA (ÖZEL HABER) 
50 yıl öncesinin birçok ülkesine dair gözlemlerin yer aldığı kitapta, Mehmet Arif Demirer’in Rauf Denktaş ile abi-kardeş ilişkisi, Hindistan’da tanıştığı Alpaslan Türkeş ile dostluğu da yer alıyor.
50 yıl öncesinin birçok ülkesine dair gözlemlerin yer aldığı kitapta, Mehmet Arif Demirer’in Rauf Denktaş ile abi-kardeş ilişkisi, Hindistan’da tanıştığı Alpaslan Türkeş ile dostluğu da yer alıyor. Bugün 71 yaşında olan Demirer, 1960 yılında bir iddia üzerine tek başına Cape Town – Kahire arasında otostop yaparak ilginç bir seyahat yaşar.. Bir yıl sonra yeniden bu sefer arkadaşlarıyla seyahate çıkan Demirer, bir yandan gezilerini sürdürürken, aklı da Yassaıada’da 27 Mayıs Darbesinden yatan babası dönemin Ulaştırma Bakanı Arif Demirer’dedir.. Daunts Book’da yapılan törenle tanıtılan kitabın kahramanları yıllar sonra Londra’da biraraya gelerek, anılarını tazelediler
Mihrişah SAFA (ÖZEL HABER)
Cambridge’den, yarım asır önce başlayıp, Sovyetler Birliği , Orta doğu, Güney Asya ve Afrika’yı dolaşan, aralarında 21 yaşındaki Türk öğrenci Mehmet Arif Demirer’in de bulunduğu 8 Cambridge üniversiteli gencin gezi anıları 50 yıl sonra kitap haline geldi.

Londra’da Daunt Books’da tanıtımı yapılan “ The Kombi Trail” adlı “bir gezinin çok özel kitabı”, soğuk savaş döneminin Sovyetler Birliği’nden, Azerbeycan’a, Ermenistan’dan Afganistan’a, Hindistan’dan Nepal’e, Doğu Afrika’ya, Mısır’dan Kıbrıs’a 50 yıl öncesinin tarihine , üniversiteli gençlerin gözüyle bakması açısından ayrı bir önem taşıyor..

1957-1961 arasında Cambridge Üniversitesi St Catharine’s College’da “ makine mühendisliği” okuyan bugün 71 yaşında olan Mehmet Arif Demirer, yarım asır yıl önce gencecik bir delikanlı olarak arkadaşlarıyla gerçekleştirdiği 105 bin kilometreyi kapsayan gezisinin , kitabı “çok özel “ hale getirdiğini belirterek, “Bu kitap 20-22 yaşlarında bir Türk gencinin 50 yıl önce yaptıklarının öyküsünü anlatıyor. “ diyerek, kitabın dönemini günümüze taşıdığını belirtiyor.

Kitapla ilgili gazetemize bilgi veren Mehmet Arif Demirer, bir iddia uğruna önce tek başına Cape Town- Kahire arasında otostop yaparak, 20 yaşında Güney Afrika’ya gittiğini , Güney Afrika’da 6 hafta çalışıp, ilginç kişilerle tanıştığını söyledi. Genç Demirer, bir yıl sonra da birisi Bulgar, 6’sı İngiliz Cambridge’de okuyan 7 arkadaşıyla kitaba konu olan maceralı yolculuğa çıkar..

Dönem, soğuk savaş dönemidir.. 8 Üniversiteli genç, kitaba adını veren dönemin meşhur minibüslerinden 2 adet VW Trail ile yola koyulurlar.. Mehmet Arif Demirer bu yolculuğa çıkarken 21 yaşında, yol arkadaşları Bulgar Trayço Belopapski 28, İngiliz Nigel Robertson 23, Tony Thompson 23, Roger Shermin 21, Bob Cox 23, Peter Temple 23, Tim Parkinson 21 yaşındadır..

Mehmet Arif Demirer, Cambridge’den bu seyahata anne ve babasından “ izin “ almadan, sadece “ gidiyorum” diyerek bu yolculuğa çıkmıştı, çıkmasına.. Ancak babası 27 Mayıs Darbesinin mağdurlarından dönemin Ulaştırma Bakanı Arif Demirer, Yassıada’da hapistedir.. Aklının bir köşesinde annesi ve hapisteki babası vardır..

“Kombi Trail” adlı kitabın öyküsü ve Türk kahramanı bu gezide oldukça ilginç, bir o kadar tehlikeli, dönemin en değişik unsurlarını öne çıkartan yolculuk yaşarlar..

Cambridge Üniversitesinden “ Makine Mühendisi” olarak mezun olan Mehmet Arif Demirer, bu geziyi ve 50 yıl sonra gelen kitabının öyküsünü şöyle anlatıyor;

“- 1960 yılında tek başıma bir iddia ile Afrika’da tek başıma otostop yapmıştım..Cape Town’dan Kahire’ye yola çıkarken biriktirdiğim param cebimdeydi.. O zaman ne ATM makinesi vardı, ne de kredi kardı.. Bir yıl sonra ise ben bu sefer Moskova’da kiliseden çalınmış bir ikon için, özel olarak bu amaçla getirdiği naylon gömlek takası yaparken yakalandım. Bulgar arkadaşım sayesinde o gün için tutuklanmaktan kurtulsam da polis bir yerlere sıvışmamamı tembih etti.. Aksi bir şekilde ertesi gün komaya girdim. Ambulansla beni Gorki hastanesine götürdüler. Anestesisiz ameliyatla ağzımdaki tükürük bezimden iltihap akıttılar. . Hastanede nükleer ışın uygulanma sıgerekiyordu. Ancak gereken yazılı izin gecikmelere neden oldu .. Öte yandan vize nedeniyle çıkış tarihleri yüzünden Kombilerin (VW araçların), Moskova’dan yola çıkmaları gerekmekteydi. Temmuz sonu birinci grup Soçi’ye, ikinci grup ise Kiev, Romanya, Bulgaristanüzerinden İstanbul’a gitmek üzere Moskova’da ayrıldılar.. ..Ben tek başıma Moskova’ya bir hastanede ışın tedavisi beklerken, Rus polisi benim izimi kaybetmiştir.. Herşey olup, biterken babam 27 Mayıs darbesi nedeniyle Yassıada’ya gönderilmiştir. Bu kitap işte bu şartlar altında gerçekleşen bir yolculuğun öyküsüdür.. Bugün Kombi Trail’i gerçekleştiren 8 arkadaştan , Bulgar arkadaşımız dışında hepsi sağdır.. Bu kitabı 2009 yılında Bodrum Yalıkavak’ta, eşlerimizle biraraya geldiğimizde yazmaya karar verdik.. “

NEDEN ÇOK ÖZEL ?
Mehmet Arif Demirer, bugüne kadar 40’dan fazla kitaba imza atmış.. Cambridge’de aynı üniversitede daha sonra yüksek lisans yaparak, makine yüksek mühendisi olan Demirer’e göre, “Kombi Trail’ini özel yapan , 20 yaşlarında bir gencin, anne babasından doğru dürüst izin almadan, “ gidiyorum” diyerek, büyük bir cesaretle önce tek başına, daha sonra arkadaşlarıyla aylarca minibüsle böylesine bir yolculuğa çıkışıdır.. Tehlikeli ortamlar, aşılmaz sarp dağlar, ormanlar, çöller, dağ, nehir, şehir, köy, kasaba demeden bu yolculuk Sovyetler Birliğinden başlar, sırasıyla şu yolu izler..

Moskova, Gürcistan, Azerbeycan, Ermenistan, Gürcistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, İran, Nepal, Seylan, Sri Lanka, Kenya, Tanganika, Uganda , Etiyopya, Sudan, Mısır , Kıbrıs,.. Ve Cambridge’e dönüş..

The Kombi Trail kitabında yer alan gidilen, görülen yerlerin, çocuk, kadın, yaşlıların fotoğrafları o dönemi yansıtması açısından büyük önem taşıyor..

50 yıl önce yaşanan bir öykü, 50 yıl sonra yazılarak, okuyucuyla buluşuyor.
Londra’da Daunt Books’da düzenlenen tanıtım davetine, Mehmet Arif Demirer dışında, vefat eden arkadaşlarından başka kitabın kahramanı 7 arkadaş katıldı.. Ayrıca Londra Büyükelçiliğinden Elçi Müsteşar Fatih Ulusoy, Basın müşaviri Emin Tuğrul, diplomat Yusuf Kenan Küçük de katılanlar arasındaydı..

Kitapta Rauf Denktaş ve Türkeş de var
Mehmet Arif Demirer, Bodrum Yalıkavak’ta yaşıyor.. Bugüne kadar değişik konularda 40 kitap yazdı. Bunlardan 21’i Demokrat Parti ile ilgili.. İlk kitabı “Orakla Çekiç Arasında” 1965 yılında yayınlandı ve müthiş seyahatin Sovyetler Birliği bölümünü anlatıyor.. İngiltere’nin Bodrum Fahri Konsolosu da olan Mehmet Arif Demirer’in kitaptaki anıları arasında KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Hindistan’da tanıştığı Alpaslan Türkeş de yer alıyor..

Mehmet Arif Demirer, Denktaş ile ilişkisini “ Abi – kardeş” ilişkisi olarak tanımlıyor..”Yakında mektuplarımızı da yayımlayacağım.. Türkeş ile de dost olduk ancak ben MHP’li olmadım.. “ diyor..
Mehmet Arif Demirer’e, 50 küsur yıl önce gencecik bir delikanlı iken nasıl hem tek başına, hem de son derece maceralı yolculuğa cesaret ettiğini soruyorum, yanıtı şu oluyor;

“- Gerek ilk Afrika seyahatime, gerekse büyük seyahate nasıl cesaret ettiğim konusu, kitabi “ çok özel” yapan , bugün benim dahi tam algılayamadığım husus.. Kitapta bunu irdelemeye , analiz etmeye çalıştım.. İlginç genç bir adam bu 20-22 yaşlarındaki Mehmet..”

“Cambridge Kombi Trail- Afro, Asian Expedition 1961” adlı kitap, 50 yıl öncesinin Doğu Asya, Orta Doğu, Afrika’sına ışık tutma açısından hem önem taşıyor, hem de o günleri günümüze getiriyor.

26 Temmuz 2018 Perşembe

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı "İSMET ÖZBAKKAL" Sayın Mehmet Arif Demirer'den mektup var....

SAYIN MEHMET ARİF DEMİRER'DEN MEKTUP
İsmet ÖZBAKKAL, DP Kayseri İl Başkanı

Mehmet Arif DEMIRER <demirer@dp1946.org>

04 Ağustos 2013, Pazar -13:42 (1 saat önce)
Kime: İsmet ÖZBAKKAL, DP İl Başkanı-Kayseri 
Sayın İsmet Özbakkal,
Önce DP Kayseri İl Başkanlığı olarak bir websitesi düzenlemiş olduğunuz için  kutluyorum.
Önemli bulduğum iki  hususa değinmek istiyorum:
1.       “ATATÜRK’ün İzindeyiz” beyanı ile genel olarak Genel Başkanınızı bağrınıza basan tutumunuz çelişkili. Genel Başkanınız, DP geleneği ile hiç bağdaşmayan açıklamalar yapmaktadır: ATATÜRK’ün Müzeye dönüştürdüğü Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması gibi.
2.       Sitenizdeki ‘Baba Ocağı’ başlıklı yazıda önemli eksiklikler ve ilke hataları vardır: Bayar’ın ATATÜRK’ün son başbakanı olduğu adeta gizlenmiştir. 1937 yılı anlatılırken başbakan değişikliği (İnönü’den Bayar’a) vurgulanmalıdır. DP’yi kuran ve Genel Başkan olarak Tek Başına İktidar’a taşıyan Bayar’dır. DP’nin “Meclis’teki İkinci Gruptan nüvelenmiş”  olduğu iddiası yanlış ve tehlikelidir. İkinci Grup Mustafa Kemal ve devrim karşıtı kişilerdi.   
Menderes Hükümeti’nin 31.7.1959’da AET’ye başvurduğu bilgisi önemli ama AET’nin cevabı eksik. Bkz 12 Eylül 1959 tarihli Cumhuriyet.   
Kayseri’yi ilgilendiren Türkiye’yi 27 Mayıs’a götüren Yeşilhisar Olaylarını mutlaka sitenize alınız.  Bu Olaylar hk bkz. kapağı ekli kitap: 27  Mayıs Masallar ve Gerçekler.
Saygılarımla  
NOT: Genel Başkan’a Açık Mektup 10.6.2013, İl Başkanlarına Açık Mektup 18.8.2013 günleri ANAYURT Gazetesinde yayımlanmıştır. Dost Acı Söyler, örneği.
***
DEMOKRAT PARTİ'NİN KADİM VE SAYGIN MENSUPLARINDAN; UZUN SÜRE GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI GÖREVİNDE BULUNMUŞ MEHMET ARİF DEMİRER BEY'İN GÖNDERDİĞİ ÖNERİ, KATKI, BİLGİ VE BELGELER:

DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANINA AÇIK MEKTUP
Sayın Gültekin Uysal,
Hemşeri olmamızın ötesinde eşiniz babamın Cemile Ablası’nın torunu ! İlk tanıştığımızda (DYP Genel Başkan Yardımcısı idiniz.) “Partiniz, Demokrat Parti’yi hiç tanımıyor. Cumartesi günleri bir dizi bilgilendirme konferansları düzenleyelim. Hiç olmazsa Ankara ve ilçelerinin parti yöneticilerine Demokrat Parti tarihi hakkında bilgi sunmuş oluruz” diyerek on sekiz konferanslık bir program önermiştim. Önerim cevapsız kalmıştı.
Yine bir öneri ile sesleniyorum. Türkiye’nin içinde bulunduğu kaotik ortamı değerlendirmek ve DP’nin misyonu olan Güçlü Merkez Sağı yeniden oluşturmak amacı ile derhal olağanüstü bir Kongre ilan ederek (Bn. Çiller ve Mesut Yılmaz dışında) herkesi partiye davet ediniz.
STAR Gazetesi’nin 6.6.2013 günü birinci sayfasındaki fotoğrafa (Menderes – Özal ve Erdoğan) uzun uzun bakınız. Özal’ın, Menderes sevgisi ve saygısı dışında Menderes’e hiç benzemeyen özellikleri vardı. Erdoğan ise ne Menderes ne de Özal ile ortak özellikleri olan bir politikacı. STAR’ın fotoğrafı, Erdoğan’ın “Benim % 50 oyum var” mesajını pekiştirmeye yönelik bir dezenformasyon unsuru. Çünkü, yüzde elli oyun tamamı O’nun değil.
Erdoğan’ın % 50 oyunun en az % 60’ı bizim, Menderes’in oyu. Bu oyun sahibi, laik Cumhuriyet’e ve ATATÜRK’e saygılı, seçmenler Erdoğan’ın son söylemlerinden (13 Nisan 2013: “Bizim her meselede yegane referansımız Kuran-ı Kerim’dir”) son derece rahatsızlar. Tıpkı benim sizi Yeni Asya Gazetesi’nin Said Nursi ile ilgili bir etkinliğine tek siyasi parti genel başkanı olarak katıldığınızı gösteren fotoğrafı gördüğümde rahatsız olduğum gibi. Gündeminde Ayasofya’nın yeniden açılması olan o Yeni Asya Gazetesi etkinliğinde DP Genel Başkanı’nın ne işi olabilirdi? Herhalde bilmiyorsunuz, babamın da üyesi bulunduğu Dördüncü Menderes Hükümeti 1957 yılında Trabzon Ayasofya Camiinin kapatılmasına yönelik uluslararası bir fresk restorasyon çalışması başlatmıştı? Bu çalışma nedeniyle 1959 yılında kilise binasından dönüştürülmüş Ayasofya camii ibadete kapatılmış, binanın bulunduğu Fatih Muhtarlığında İslami mimariye uygun doğru dürüst bir Fatih Camii yapılmış ve ibadete açılmıştı. Ortodoks kilise binası ise 1964 yılından beri, 49 yıldır, müze.  
Ortodoks Rum’un yaptığı binayı müzeye dönüştüren Menderes’in partisinin 2013 yılında genel başkanı ATATÜRK’ün müzeye dönüştürdüğü İstanbul Ayasofya binasının yeniden cami olarak ibadete açılmasını mı destekliyor? Sultanahmet Meydanında cami açığı mı var?
Sayın Gültekin Uysal,
Başbakanın seçmenlerinin büyük çoğunluğu (yarıdan çok fazlası) Demokrat Parti yerlerde süründüğü için AKP’ye oy verdi. Bu durumun sorumlusu siz değilsiniz. Dolayısı ile DP Genel Başkanı olarak (büyük bir onur aynı zamanda büyük bir sorumluluktur) kerhen AKP’ye oy veren DP seçmenlerini geri kazanmak amacı ile önce un ufak olan partiyi büyütmek için kapılarını herkese açınız. DP çizgisinin tüm kilometre taşlarını bizzat arayarak davet ediniz.
AKP, 2014 yılında bir erken seçime gidebilir. Son gelişmelerden sonra AKP’den uzaklaşmak isteyen Merkez Sağ (DYP  + ANAP) eski seçmenleri, Nazım Hikmet sevdasından kendi kurtaramayan Milli Merkez’e de yönelemeyeceklerine göre, yine şaşırıp kalacaklardır. İşte onlara, “Sizlerin eviniz burasıdır, Demokrat Parti’dir. Bakın bizler, partiyi yeniden ayağa kaldırmak için, bir araya geldik, aramızdaki küskünlükleri unuttuk ve Türk Milleti için, 1950 yılında olduğu gibi, yegane adresin Demokrat Parti olduğunu ilan ediyoruz. Arkamızda Bayar, Menderes, Demirel ve Özal’ın deneyimleri var” diyebilmek için olağanüstü kongreye bir gün gecikmeden gidiniz. Bunu yapmaz, bu fırsatı kullanmazsanız, sizi affetmeyeceğim.
DEMOKRAT PARTİ İL BAŞKANLARINA AÇIK MEKTUP
DP Genel Başkanı Sn Uysal’a 10 Haziran 2013 tarihli Açık Mektubum eklidir. (yukarıdadır)
Bu mektuba herhangi bir cevap almadığımı üzülerek açıklamak zorundayım.
15/16 Haziran 2013 gecesini hep birlikte yaşadık. Ben olayları Oxford’da internetten izledim.
Bir yanda Sincan’da “Sandık” diye haykıran Başbakan, öte yanda O’nun polisinin, açılışını 1956 yılında Menderes’in yaptığı Divan oteline, can havliyle kaçışan T.C. vatandaşları.
Görüntüler, Amerikan filmlerinde teröristlere vahşice saldıran polisleri anımsatıyordu.
Gelin, Başbakan’ın sandık çağrısı üzerinde biraz duralım.       
2009 – 2011 yıllarında yazdığı köşe yazıları ile DP yönetimini rahatsız eden köşe yazarı Sabahattin Önkibar, AYDINLIK Gazetesi’nde 12 Haziran günü AKP’yi Alaşağı Etmenin Tek bir Yolu Var başlıklı yazısında şu tespitleri (tümüne katılmadığım) yapmış:
“AKP Sol’dan değil, Sağ’dan yıkılır. (Buna katılıyorum)
“Bunun için olması gereken Merkez Sağ’da Milliyetçi-Muhafazakar karakteri baskın olan yeni bir oluşuma gidilmelidir.
“Milli Merkez oluşumu çalışmaları var ya?
“… Milli Merkez laik karakterlidir yani muhafazakar eksenli bir hareket değil, dolayısı ile o tür bir oluşum ile AKP’yi geriletmenin imkanı yoktur. (Buna katılmıyorum)
“Milli Merkez partileşse bile Merkez Sağ’da AKP’den oy koparacak Özal’ın ANAP’ına benzer bir parti gerekiyor.”  (Buna da katılmıyorum)
Önkibar’ın aklına Özal’ın ANAP’ı geliyor da Bayar-Menderes-Demirel çizgisinin Demokrat Parti’si gelmiyor. Üstelik, 2009 yılında ANAP, Kongre’de fesih kararı alarak Demokrat Parti’ye katılmıştı.
Bu durum, (Demokrat Parti’nin bu kadar kısa bir sürede unutulmuş olması)  Said Nursi anma toplantılarına katılan DP Genel Başkanı açısından çok üzücüdür. Kendisine, “DP Genel Başkanlığı büyük onur ve büyük sorumluluktur” dedim. Bu, hepimiz, hepiniz için geçerli.
Şu soruyu her Demokrat Partili sormalı ve cevabını düşünmelidir: Başbakan nasıl oluyor da sandıktan bu kadar emin konuşabiliyor, “Benim yüzde ellim var”diyebiliyor?
Erbakan’ın en yüksek oyu % 21 idi (1995). Ne oldu da bu kadar kısa bir sürede % 21 oy % 50 oldu ve aynı zaman aralığında Demokrat Parti yüzde sıfıra yerleşti? Artık kimsenin aklına alternatif olarak bile gelmiyor? Onun için de, adından bahsettirebilmek için, DP Genel Başkanı Yeni Asya’nın Said Nursi etkinliklerinde başköşede görüntü veriyor?
15/16 Haziran gecesinden sonra çok değişik bir Türkiye’de yaşayacağız. Başbakan’ın yüzde elli diye hesapladığı (çantadaki keklik sandığı) oyunun her gün eriyeceği bir Türkiye’de. 
Başbakanın hesabının, çok yanlış olduğunu gösterebilmek için sizleri, DP’li olmanın sorumluluğunun idraki içinde, mümkün olan en kısa sürede Olağanüstü bir Kongre toplanması için Genel Merkez’e çağrı yapmaya davet ediyorum.
Mehmet Arif DEMİRER // Oxford, 16 Haziran 2013

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi "Türk Tarihinde Adnan Menderes" Sempozyumuna Kabul Edilen Katılımcılar (.... MEHMET ARİF DEMİRER)

Adnan Menderes Üniversitesi
Araştırma ve Uygulama Merkezi

"Türk Tarihinde Adnan Menderes" Sempozyumuna Kabul Edilen Katılımcılar

Prof. Dr. Bülent ÖZDEMİR - Prof. Dr. Cemil KOÇAK

Prof. Dr. Cihat GÖKTEPE - Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI

Prof. Dr. Kurtuluş KAYALI - Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI

Prof. Dr. Osman AKANDERE - Prof. Dr. Saime YÜCEER

Prof. Dr. Tayyar ARI - Doç. Dr. Adem EFE

Doç. Dr. Fahri SAKAL - Doç. Dr. Kerem KARABULUT ve Dr. İsmail BALDIZ

Doç. Dr. Lütfiye ASGARZADE - Doç. Dr. Mehmet DEMİRYÜREK

Doç. Dr. Mustafa TEKİN - Doç. Dr. Sabit DUMAN

Doç. Dr. Süleyman İNAN - Doç. Dr. Tanel DEMİREL

Yrd. Doç. Dr. Adil Adnan ÖZTÜRK ve Doç. Dr. Sultan BAYSAN

Yrd. Doç. Dr. Bedrettin KOLAÇ - Yrd. Doç. Dr. Caner IŞIK

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU - Yrd. Doç. Dr. İhsan TAYHANİ

Yrd. Doç. Dr. İbrahim BOZKURT - Yrd. Doç. Dr. Mustafa ALBAYRAK

Yrd. Doç. Dr. Müslüme GÜNEŞ -  Yrd. Doç. Dr. Pınar YELSALİ PARMAKSIZ

Yrd. Doç. Dr. Türkan BAŞYİĞİT - Arş. Gör. Dr. Seher BOYKOY

Dr. Murat METİNSOY - Bilim Uzmanı Fariz YUNUSLU

Okt. Dr. Gülben MAT - Okt. Mehmet Serkan ŞAHİN

Okt. Muzaffer BAŞKAYA - Menderes AKDAĞ ve Yrd. Doç. Dr. Günver GÜNEŞ

Serbest Editör Bedriye AKTAŞ - Gürkan AVCI

Mehmet Arif DEMİRER

Meral HALİFEOĞLU - Ömer ÖZCAN

Mustafa KILIÇ "Türk Havacılık Tarihi'nin tozlu sayfalarını aralıyor...."




Mustafa Kılıç
Türkiye’deki Polonyalı havacılar
Türkiye’nin havacılık tarihini gerçek anlamda incelemeyi istediğinizde hemen ulaşabileceğiniz kaynak kitapları bulabilirsiniz. İçlerinde gerçekten emek verilmiş ve dikkate alınması gereken güzel çalışmalar ise sayılıdır.
Ancak son günlerde keçinin Abdurrahman Çelebi olması misali tarih kitapları hızla yayılmaya başladı. Üç beş kitabı önüne açıp yeni kitap yaratma çabaları maalesef pirim yapar oldu. İşin trajikomik yanı ise televizyonda toplama bilgileri bile savunamayacak durumlara düşen tarihçilerimiz var.
Amacım kişisel çatışmalara girmek değil, sadece havacılık tarihimizi inceleyenlerimizin artık disipline olması gerekliliğini vurgulamak. Burada en büyük görev ise kurum ve kuruluşlara düşmekte. Yetkinliği olmayan kişilerin, dost ilişkileri sayesinde bilgi kirliliği yaratmalarının önüne geçme zamanı çoktan geldi.
Havacılık tarihimiz ile ilgili birçok konu gizemini korumaya devam etmekte. Gerçekte yapılması gereken, iyi araştırmacıların bu konulara el atması. Bu yazımda üzün süredir gündeme getirmeyi istediğim bir konuyu paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki Polonyalı havacılar.
KİTAPLARDAKİ POLONYALI HAVACILAR
Türkiye’deki Polonyalı havacılık mühendislerini ilk kez Sayın Tuncay Deniz’in Türk Uçak Üretimi adlı kitabında okudum, çok detaylı bilgiler olmasa da araştırmaya başlamam için yeterli ışığı yakmıştı bende.
Daha sonra rahmetli Şükrü Er hocamın makalesinde aynı konuya rastlayınca, kendisini birçok soru ile bunalttığımı hatırlıyorum. Sayın Osman Yalçın’ın kitabında yabancı havacılık mühendislerinin hangi ülkeden olduğunu vurgulamadan bahsedilmektedir.
Hocam Bahattin Adıgüzel, Gökteki Venüs kitabında ise Emrullah Ali Yıldız’ın anılarına dayanarak Polonyalı mühendislerden söz etmektedir. Son olarak, Sayın İsmail Yavuz’un kitabında THK Uçak Fabrikası ile ilgili bölümünde Polonyalı mühendisler hakkında hiçbir bilgiye ulaşılmamaktadır. Toparlarsak Türkiye’de Polonyalı havacılar konusu bir sır perdesinin arkasındadır.
Geçen yıllarda havacılık tarihimizin tekrar irdelenmesi ve yeni çalışmalar ile gün yüzüne çıkardığımız bilgilerle kaynak bir kitap çalışmamız oldu. Bu konuyla ilgili olarak yaptığımız toplantılarda tartıştığımız konulardan bir tanesi de Polonyalı havacılık mühendisleri idi.
Bu konuda çalışma grubu arkadaşlarım ayrı ayrı incelemelerde bulundular. Ben özellikle THK tarihini direkt olarak ilgilendirdiğinden bu konuya ayrı bir özen gösterdim. Sonuç olarak henüz grup kitabımızı hazır hale getiremesek de birçok yeni bilgiye ulaşmış olduk.
Grubumuzun liderliğini ise çok değer verdiğim büyüğüm Sayın Yük. Müh. Mehmet Arif Demirer üstlenmişti. Kendileri bu özel konu ile yakından ilgilenerek ferdi bir çalışma sonrası bilgilerini kitaplaştırdı. Havacılık tarihimizin bilinmeyen bu önemli bölümü için kaynak bir eser ortaya çıkmış oldu. Bu kitap ile ilgili paylaşımımı yazımın sonuna bırakmak istiyorum.
Şimdi sizlere yaptığım araştırmalarda yer alan Polonyalı havacılık mühendislerinin Türkiye’deki serüvenlerini kısaca özetlemeye çalışayım.
10 HAZİRAN 1940; TÜRK HAVA KURUMU YÖNETİMİNİN BAŞBAKANLIĞA VERDİĞİ RAPOR

Polonya’nın Almanlar tarafından işgali üzerine memleketimize iltica eden R.W.D. Tayyare Fabrikası mühendisleri 1940 yılında THK Başkanlığına müracaat ederek Türkiye’de bir havacılık sanayi kurmayı teklif etmişlerdir. Bu teklifleri kurum başkanlığınca 10 Haziran 1940 tarih ve 722/10608 sayılı yazı ile yüksek başkanlığa (Başbakanlık) arz etmişlerdir.
Başbakanlık 13 Haziran 1940 tarih ve 6-854 /2628 sayılı yazı ile Polonyalı mühendisler tarafından verilen bu teklifi incelemek üzere Milli savunma Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Ekonomi Bakanlığı ve Türk Hava Kurumu mümessil ve mütehassıslarından ibaret bir komisyon teşkil etmiştir.
14 MAYIS 1941 MÜH. JERZY WEDRYCHOWSKİ’NİN BAŞVURUSU
Bay Başkan; Etimesgut 14 Mayıs 1941
Gayesi, Türkiye’de tayyare mühendisliği tahsilini istihdaf eden kurs teşkilatına ait bir projeyi ilişik olarak takdim etmekteyim. Muhtıramızdan da anlaşılacağı üzere, Türk Hava Kurumu tarafından istihdam edilen mühendislerin müzahereti (desteği) bu projenin tahakkukuna tamamen kâfi gelecektir. Ancak bu maksat için, Fransa’yı terk eden ve halen Türkiye’ye doğru yolda bulunmakta olan mühendislerin de mesai birlikleri meşrut (şartı ile) bulunmaktadır.
Böyle bir kursun elzem olacağını mülahaza(düşünce) etmekteyiz, çünkü biz Türk havacılığı ile olan mesai birliğimizi bir veya birçok tip tayyareli bir istihsal (üretmek) ile tahdit etmek istememekteyiz. Birinciden daha az ehemmiyetli olmayan diğer bir gaye de işimizi devam ettirecek olan halefleri yetiştirmektir. Bunların sayesinde Türk havacılığı, her bakımdan kendisine kâfi gelecek tamamen Türk bir personele sahip olacaktır.
Projemiz tasvibinize (onama) mazhar olduğu takdirde, teferruatı ihzar etmek ve mufassal (Ayrıntılı) bir tedris programı hazırlamak ile meşgul olacağız.
En derin saygılarımızın kabulünü rica ederiz, Bay başkan.
Ek’ler:
Türkiye’de Tayyare Mühendisliği Tahsili:
Türkiye’de yeniden kurulan tayyare fabrikalarındaki mühendislik mevkileri, bugünkü vaziyet altında hemen hemen, ecnebi mühendisler tarafından işgal edilmiştir. Türkiye’nin bu sahada mütehassıs mühendislerden kâfi bir miktara henüz sahip olamayışından ileri gelmektedir.
Bütün bunlar muvakkat (geçici) olarak nazari itibara alınması icap edeceğinden yeni tayyare fabrikalarında işe başlayabilecek Türk mühendislerini mümkün mertebe acele olarak yetiştirmek pek elzem görünmektedir.
Halen Türkiye’de çalışmakta olan Polonyalı mühendislerden birçoğunun Varşova ve Lwow’da, iki Polonya Politeknik Mektebinde kurs vermiş oldukları ve akademik tedris sahasında geniş bir tecrübeye sahip oldukları keyfiyeti göz önüne alınacak olursa Türk mühendis mektebinde havacılık kursu teşkilatının mümkün olacağı görülür.
Bu kursların programı bir tayyare mühendisi için asgari bir lüzum, fakat ihtiyacı için tamamen kâfi gelecek bir lüzum olarak telakki edilmesi icabeden aşağıdaki spesiyaliteleri ihtiva etmektedir:
Aerodinamik
Uçuş Mekaniği
Tayyare İnşaatı (Statik, mukavemet)
Tayyare İnşaatı (Tayyare planları)
Motör İnşaatı
Hava Seyrüseferi ve Meteoroloji
Borda Aletleri
Teçhizat (Telsiz, silah, fotoğraf, vs.)
Havacılık Malzemelerinin Teknolojisi. Konferanslar dışında talebeler ameli eksersizlere de iştirak edecekler ve bu eksersizler esnasında, kursları vermekle tavzif (görevli) edilenlerin nezaretleri altında olmak üzere tayyare hesapları ve resimleri yapacaklardır.
Böyle bir esas üzerine teşkil edilecek kurslar, Türk mühendis mektebinde bir havacılık şubesinin başlangıcı olarak telakki (kabul) olunabilir. Bu kurslar, mektebin son iki sene programı arasına girecek ve böylece, iki senelik bir müddet içinde, memlekette tahsil görmüş mühendislerin ilk partisi Türk endüstrisinde çalışabilecek ve yabancı mühendislerin yerlerine tercihen geçebileceklerdir.
Bu kurslara iştirakin, modern laboratuvarlara ve vakitlerini tedrisata hasreden müteaddit (çeşitli) profesörlere malik ecnebi memleketlerde bir mektepte yapılacak etütlere muadil olacağı mülahazası varit olamaz. Bununla beraber, harp vaziyeti dolayısıyla önümüzdeki seneler içinde Avrupa memleketlerinde bir tahsilin imkânsızlığı göz önüne alınacak olursa, teklif edilen kursların Türk tayyare mühendisi yetiştirmek hususunda yegâne çare olacağı neticesine varılır.
Eğer, bir aerodinamik enstitüsü, tayyare ve sair motörler için bir tecrübe Laboratuvarı gibi elzem tesislerin organize edilmesi imkânı da bulunacak olursa, Türk Mühendis Mektebinin birkaç sene içerisinde bir havacılık şubesi ile tamamlanacağı ümidi pek katileşir.
Hususi kursların verilmesi ile tavzif edilecek Polonyalı mütehassısların isimleri ilişik cetvelde gösterilmiştir.

KURS VERMEKLE GÖREVLENDİRİLEBİLECEK POLONYALI UZMANLAR;
Prof. Muavin Müh. Rogalski Aerodinamik veya Müh. Janik
Mühendis Teisseyre Uçuş Mekaniği
Mühendis Duleba Tayyare İnşaatı (Statik, Mukavemet)
Mühendis Anczutin Tayyare İnşaatı (Tayyare planları)
Mühendis Dzıewonskı Motör İnşaatı veya Müh. Belkowski
Mühendis Lewczuk Hava Seyrüseferi ve Meteoroloji
Mühendis Romer Borda Aletleri
Mühendis Rogalski Teçhizat (Telsiz, silah, fotoğraf vs.) ve diğerleri
Mühendis Janıszewski Havacılık Malzemeleri
Mühendis Tuszynski Teknolojisi ve diğerleri
Etimesgut- 13 Mayıs 1941
Polonyalı mühendisler tarafından verilen bu teklifi inceleyen Milli savunma Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Ekonomi Bakanlığı ve Türk Hava Kurumu yetkilileri Türk Hava Kurumu Uçak Fabrikası adı altında Etimesgut Türkkuşu yerleşkesi içerisinde bir uçak fabrikası kurulmasını onaylarlar. Fabrikanın tüm kontrolü THK’nin elinde olacak şekilde bir teşkilatlanma da bu plana dâhil edilir.
5 / 8 HAZİRAN 1942 THK 8. BÜYÜK KONGRE
Şükrü Koçak 3. kez THK Genel Başkanı olmuştur. 8. Büyük Kongre kitapçıklarında 1941 ve 1942 yıllarında yapılan faaliyetlerin anlatıldığı bölümlerde uçak fabrikası ile ilgili şu notlar dikkatimizi çekmekte.
A - Etimesgut atölyesinin fabrika haline konulması:
Vaktiyle Akköprü’de elverişsiz bir binada 70 kişi ile çalışan atölyemizde, bu gün 113 mühendis ve teknisyenle 221 işçi vazife başındadır. (Toplam: 334 kişi)
Fabrika ilk iş olarak İngiltere’den alınan lisansla “Magister” okul tayyarelerinin seri olarak imalatına başlamıştır. İlk 10 tayyarelik serinin bitirilebilmesi için İngiltere’den gelecek motor ve malzeme beklenmektedir.
Fabrika etüt bürosu 10 kişilik bir askeri taşıt planörünün projesini hazırlamış ve ilk planörün gövde montajına başlanmıştır. Etüt bürosunda 38 mühendis ve teknisyen çalışmaktadır.
Fabrika aynı zamanda Hava Kuvvetlerinin revizyondan geçecek tayyarelerinin onarım işlerini de üzerine almış ve 1 Mart 1942’de PZL tayyarelerinin tamirine başlanmıştır.
B - Uçak Motor fabrikası:
Uçak motor fabrikasının kurulması çalışmalarında 3 mühendisten oluşan bir büro çalışmaktadır.
Fabrikanın amacı: şimdilik mektep tayyarelerinin motorlarını memlekette meydana getirecek bir Fabrika kurmaktır.
Bu fabrikaya gerekli malzemelerin ilk etapta yurt dışından getirilmesi ve yavaş yavaş yerli malzeme kullanılmaya başlanılması düşünülmektedir.
Motor fabrikasını bütün plan ve projeleri hazırlanmıştır.
Tezgâhlar geldiği an işe başlanılacak durumdadır.
Fabrikanın eleman ihtiyacını karşılamak için Maarif Bakanlığı ile bir anlaşma yapılmış ve Ankara Sanat Okulu son sınıf talebelerinin bir kısmı, hazırlanan programa göre yetiştirilmeye başlanmıştır.
C – Yerli hammadde:
Tam ve ileri bir hava endüstrisi kurabilmek ve kaynaklarımızı başka milletlerin pazar vaziyetinden kurtarmak için tayyare ve motor endüstrisinde kullanılan ham maddelerin yurt içinden elde edilmesi yolundaki çalışmalar çok ilerlemiştir.
Karabük fabrikasına deneme amaçlı ısmarlanan 10 ton kadar levha halindeki ve yuvarlak çubuk şeklindeki demirler mukavemet deneylerinden geçirilmektedir.
Dursunbey ormanlarından kestirilen çam ağaçları biçtirilmeye başlanmıştır. Bugüne kadar yurt dışından getirilmekte olan ağaç bundan sonra kendi olanaklarımızla karşılanmaya başlanacaktır. Kontrplak için fabrikalar ile işbirliği yapılmasına çalışılmaktadır.
D – Yardımcı endüstri:
Tayyare inşaatında kullanılan emayit, boya, vernik ve yapıştırıcı maddelerle yardımcı kimyevi maddelerin yurt içinde hazırlanması girişimleri olumlu sonuç vermiştir.
Kimya laboratuarında ayrıca plastik malzeme üzerinde de incelemeler yapılmaktadır.
Önümüzdeki yıl bu tesisler birer teknolojik laboratuar haline konulacaktır.
E – Aerodinamik tünel:
Tayyareciliğin en önemli ihtiyaçlarından biri olan aerodinamik tünelin kurulması için İsviçre ile yapılan görüşmeler bir sonuca bağlanmak üzeredir. Makineler ve malzeme gelince inşa işine başlanacaktır.
HEP DESTEK, TAM DESTEK
THK yönetim kurulu, Genel Başkan Şükrü Koçak’ın önemle üzerinde durduğu THK uçak fabrikası ile ilgili her türlü desteği ve kolaylığı sağlamakta sonsuz gayret sarf etmiştir. Bu açıdan bakıldığında Polonyalı mühendislerin oldukça şanslı olduğu söylenebilir. Rahat çalışma şartlarının sağlanması sonrası işlerin hızla ilerlemesi THK yönetimini sevindirmektedir. Polonyalı mühendislerin tek sıkıntısı memleketlerinde bıraktıkları ailelerine yeterli yardımı gönderememeleridir. Bu sorunu da THK Genel Başkanı Şükrü Koçak Başbakanlığa bir yazı göndererek gereken izni alarak çözer. Burada ileride araştırmacılara başlangıç noktası olması isteğiyle bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bence THK Gn. Bşk. Şükrü KOÇAK havacılık sanayisi açısından özenle incelenmelidir. THK ya giriş yılından, başkanlık yaptığı dönem sonuna kadar ilginç ipuçları ortada durmaktadır. Kendi için yaptırdığı konuttan ve evindeki yabancı uyruklu bakıcının iznine kadar araştırılması gereken birçok konu sır gibi durmaktadır.
TÜRK HAVA KURUMUNUN POLONYALI MÜHENDİSLERİ
1. Başkan Wedrychowski, 13 Mayıs1941 tarihli yazısı ile İstanbul Yüksek Mühendis
Mektebinde Tayyare Mühendisliği şubesi açılmasını önermiş ve kurs vermekle görevlendirilebilecek 9 arkadaşını belirlemiştir.
2. Türk Hava Kurumu’nun 16 Ekim 1942 tarihli yazısına göre o tarihte Kurumun uçak fabrikasında 28 Polonyalı çalışmakta idi. Tabloya göre ise 27 kişi olması gerekiyor.
3. Dziewonski (18.6.1945 tarihli) ve de Lippa, Kosman ve Zemla (18.5.1946 tarihli) ile ilgili ve adlarının belirtildiği 2 Bakanlar Kurulu Kararnamesi (BKK) vardır.
4. 36 kişi arasında PZL kökenli 6 kişi vardır.
POLONYALI MÜHENDİSLERE YAPILACAK YARDIM
THK Fabrikalarında çalışmakta olan Polonyalı Mühendisler, işgal alında yaşayan ailelerine yiyecek yardımında bulunmaları için yetkili makamlardan yardım istemektedirler. THK yönetimi bu isteği Başbakanlığa iletmiştir.
Yüksek Başvekilliğe 11. Temmuz. 1942
Hava Kurumu teşkilatında çalıştırılmakta olan Polonyalı mütehassıslar Alman işgali altındaki memleketlerinde geçim sıkıntısı içinde bunalmış, perişan halde bulunan ailelerine her ay bir miktar yiyecek göndermelerine müsaade olunması istirhamında bulunmaktadırlar.
Memleketimize karşı iyi duygular besleyen ve hizmetlerinden memnun bulunduğumuz bu yabancılara, şimdiye kadar her ay göndermekte oldukları yiyecek paketlerinin yerlerine pek geç varması yüzünden bunların muhteviyatını teşkil eden bazı yiyecek maddelerinin bozuk ve dolayısı ile yenmez bir halde ellerine geldiğini, ailelerinin yazılarına atfen ifade ettiklerinden kendilerinin bundan sonra, diğer yiyecekler yerine, her ay iki kilo zeytinyağı, bir kilo pirinç, bir buçuk kilo bal ve yarım kilo kuru yemiş göndermek izninin verilmesine yüksek müsaadelerini arz ve rica ederim.
Türk Hava Kurumu Başkanı
Erzurum Mebusu
(İmza Şükrü Koçak)
HERŞEY GÜZEL GİDERKEN NELER OLDU?
THK uçak fabrikasında her şey güzel giderken ne oldu da işler tersine döndü? Yazımın giriş bölümünde değindiğim konunun önemi işte bu aşamada anlam kazanıyor. Türkiye’de kötü giden birçok işin aslı nedense bir türlü öğrenilemiyor. Ya da öğrenilsin istenmiyor. THK Uçak ve motor fabrikalarının akıbeti de aynı. Araştırmacı ve yazarların konuya yeterince eğilmemeleri ve yine kısa yoldan konuyu kapatıverme hızgüzarlığı (işgüzarlığı) gerçeklerin tam anlamıyla öğrenilmesini maalesef engelliyor. İlgili makamların arşivlerini araştırmacılara açmamaları ise ayrı bir dert. Havacılık tarihi ile ilgilenenler bilirler bu konuyu kapatmanın en kestirme yolu, Marshall yardımlarının Türk havacılık sanayisini bitirdiğinin söylenivermesi. Yanına birde ABD kökenli raporu eklediniz mi işi hallettiniz demektir.
Peki, TOMTAŞ nasıl yorumlanmalı, Nuri Demirağ’ın girişimleri. Eskişehir’de Salahattin Reşit Alan örneği ve yine Vecihi Hürkuş ’un başına gelenler. Kesin olan bir şey varsa o da emperyalist güçlerin her alanda olduğu gibi havacılık alanında da Türkiye’yi istedikleri gibi şekillendirebilmek için Cumhuriyetin ilanı ile birlikte işe koyulmaları. Düşünsenize daha Cumhuriyetin ilanından 16 ay gibi kısa bir süre sonra kurulan Türk Tayyare Cemiyeti halktan topladığı bağışlarla 10 yıl içerisinde ( 1925-1935) 229 uçak satın almakta, Yılda 22 uçak, azımsanacak bir rakam olmasa gerek. Bu rakam dünyaya uçak satmaya çalışan tüm üreticilerin iştahını kabartmaya yeter de artar bile.
Bütün bunlar olurken biz ne yapmışız? Bu soru hemen hemen hiç sorulmadı. Hep dış güçler, emperyalistler, hele hele o ABD yok mu? Demezler mi adama “ Senin aklın yok mu kardeşim”.
Havacılık sanayimiz konusunda gerçek anlamda bir öz eleştiri bu güne kadar yapılmamıştır. Yapıldıysa ben okumadım. O yüzden bu konu ile ilgili bence çok önemli kaynak eser olan “Bir tayyarecinin anıları” adlı Vecihi Hürkuş hocamızın kendi kaleminden çıkma kitabı, bu bakış açısıyla tekrar okunmalıdır. Ayrıca Muzaffer Ergüder’in anıları” sorgulayan bir gözle yeniden okunmalıdır. Çok önemli gördüğüm Nuri Demirağ’ın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye yazdığı dilekçeler ( mektuplar) altları çizilerek hafızalara kazınmalıdır.
2. DÜNYA SAVAŞINDA ANKARA’DA POLONYALI HAVACILAR KİTABI
Yazımın girişinde “Havacılık tarihimizin bilinmeyen bu önemli bölümü için kaynak bir eser ortaya çıkmış oldu. Bu kitap ile ilgili paylaşımımı yazımın sonuna bırakmak istiyorum.” Demiştim. 2. Dünya Savaşında Ankara’da Polonyalı havacılar adı altında Yük. Müh. M. Arif DEMİRER’in hazırlamış olduğu harika bir kitap havacılık tarihi kitaplarımız arasına katılmış oldu. Meraklıları kitabı Polonya Ankara Büyükelçiliğinden ücretsiz olarak temin edebilirler. Teşekkürlerim M. Arif DEMİRER ve Polonya Büyükelçiliğine.

Yazımız oldukça uzadı, bu haftalık bu kadar demenin zamanı. Bir sonraki yazımızda bizim içimizde yaşayan, özellikle THK uçak fabrikası ve uçak motor fabrikasında çalışan Polonyalı mühendislerin raporlarından Türk Hava Kurumu fabrikalarındaki durumları mercek altına yatırmak istiyorum.
Gökyüzüyle kalın, sonsuz mavilikler gönlünüze dolsun. Kaybolmakta olan THK’da kulaklarınıza küpe olsun.
Mustafa KILIÇ
Havacılık Tarihi Araştırmacısı – Yazar
kilic.thk@hotmail.com
Kaynak: www.kokpit.aero

Eski Demokrat Parti GİK Üyesi, Genel Başkan Yardımcısı ve Arif Demirer!in Oğlu: MEHMET ARİF DEMİRER, “Türkeş babama 60 darbesi nedeniyle ‘yanlış yaptık’ itirafında bulundu”

“Türkeş babama 60 darbesi nedeniyle ‘yanlış yaptık’ itirafında bulundu”

MEDYA GÜNDEM.COM
A-HABER, 04 Kasım 2013


A Haber’de Can Okanar’ın sunduğu “Anlatılmamış Öyküler’de bu hafta Adnan Menderes’in 1959 yılında geçirdiği uçak kazası ve 1960 darbesi ele alındı. Programa katılan Eski Demokrat Parti Milletvekili Arif Demirer’in oğlu Mehmet Arif Demirer ; Alparslan Türkeş’in babasına 1960 darbesi nedeniyle “yanlış yaptık” itirafında bulunduğunu dile getirdi.

Programa konuk olan Eski Demokrat Parti Milletvekili Necmettin Önder’in kızı Filiz Önder ise; 60 Darbesi’nin kendi kişisel hayatındaki yansımalarını dile getirirken “darbeyle birlikte 14 yaşındayken insanların ne kadar kötü olabileceklerini gördüm” diyerek yaşadıklarını anlattı. Önder aynı zamanda darbe ile birlikte yaşanan işkencelere de değindi.

MEHMET ARİF DEMİRER: 
TÜRKEŞ YENİ DELHİ’DEN İDAMLARI ÖNLEMEYE ÇALIŞIYORDU
Alparslan Türkeş ile Yeni Delhi’de görüştük. Son derece CHP karşıtı bir ortam içerisindeydi. 14’lerin sürülmesinin faturasını CHP’ye kesiyordu. Ona çok inanmıştı. Türkiye’ye döndükten sonra yeni bir parti kurarak yeni bir hareketle bıraktığı yerden başlayacağını söylüyordu. Arkadaşlarıyla devamlı mektuplaşıyordu. Bana Cemal Gürsel’e yazdığı 7 Eylül 1961 tarihli çok önemli mektubu gösterdi. İdamların önlenmesi için. Büyükelçi o mektubu 8 Eylül günü Ankara’ya ulaştırdı. İdamların kararı 15’inde çıktı. 9 Eylül günü bütün Milli Birlik Komitesi’ne dağılmıştı.

Mektup şunu diyor; siz 23 kişi, eksik Milli Birlik Komitesi eğer idam kararı çıkarsa bunu tasdik etmeye yetkili değilsiniz. Bu idam Kararlarını Kurucu Meclis’in tasdik etmesi lazım. Ama siz kurucu meclisi tatile çıkardınız. Tatile çıktı ki idam kararı çıkarsa sadece Milli Birlik Komitesi tasdik edebilsin. Türkeş son derece yoğun bir şekilde ülkesinin çıkarlarıyla meşguldü.

MEHMET ARİF DEMİRER: 
TÜRKEŞ BABAMA 60 DARBESİ NEDENİYLE “YANLIŞ YAPTIK” İTİRAFINDA BULUNDU
Babamı 62 yılının Ağustos ayında Londra’da Türkeş’le karşılaştırdım.Babamın ilk sözü “albayım ben size kırgın değilim. Ama yaptığınız yanlıştı bunu kabul edin” dedi. Türkeş de “evet kabul ediyorum, yaptığımız yanlıştı Arif Bey “dedi. zaten demokrat partililer hiçbir zaman orduya karşı olmadılar, darbecilere karşı oldular. Darbecilerle silahlı kuvvetleri de ayırdılar.

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Karşıt görüşler 27 Mayıs ihtilalini tartıştı. "CEVİZ KABUĞU YİNE REKOR KIRDI & CEVİZ KABUĞU TARİHE IŞIK TUTTU" Gündem (Ceviz Kabuğu Web Sitesi+ (Yeniçağ Gazetesi, 1 Haziran 2009 Pazartesi)

Karşıt görüşler 27 Mayıs ihtilalini tartıştı. 
CEVİZ KABUĞU YİNE REKOR KIRDI
CEVİZ KABUĞU TARİHE IŞIK TUTTU
Gündem Ceviz Kabuğu HULKİ CEVİZOĞLI-MEHMET ARİF DEMİRER
Karşıt görüşler 27 Mayıs ihtilalini tartıştı
* 27 Mayıs Milli Devrim Derneği Başkanı Hüseyin Avni Güler: Bu bir darbe değildir. Atatürk devrimlerinin, 19 Mayıs’ın devamıdır
* Demokrat Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Mehmet Arif Demirer: Darbe ortamı yoktu. Darbe ortamı yaratılarak yapılan bir darbedir (Haber: Neslihan GÜRSOY)
Yaklaşık 7 saat sürerek yeni bir canlı yayın rekoruna imza atan Ceviz Kabuğu’na bu hafta, 27 Mayıs Milli Devrim Derneği Başkanı 84 yaşındaki Hüseyin Avni Güler ve Demokrat Parti Genel İdare Kurulu Üyesi 69 yaşındaki Mehmet Arif Demirer konuk oldu. Hüseyin Avni Güler, 27 Mayıs darbesini Atatürk Devrimlerinin devamı olarak gördüğünü belirtirken, Demirer buna itiraz etti ve darbe ortamı olmadığını savundu. Demirer, babasının dönemin Ulaştırma Bakanı olduğunu, Menderesle kader birliği yaptığını, hatta Menderes’in Londra’ya giderken düşen uçağının içinde olduğunu açıkladı. 1960’da kurulan Milli Birlik Komitesi’nde İstihbarat yüzbaşı olarak görev yapan Güler, “1950’de İsmet Paşa seçimi kaybettiği zaman bu Avrupa’da bir Türk mucizesi olarak yansıtıldı. Çünkü, onu diktatör Milli Şef olarak görüyorlardı ve Avrupa’da diktatörler seçim yapıyor ama kaybetmiyordu” şeklinde konuştu.
Ceviz Kabuğu’nda bu hafta 27 Mayıs 1960 darbesi farklı bakış açılarıyla masaya yatırıldı. Programın konukları Hüseyin Avni Güler (solda) ve Mehmet Arif Demirer (ortada) “27 Mayıs Neydi?” sorusunu tartıştılar.
Amerika darbe yaptırmayı sever
Hüseyin Avni Güler, Hulki Cevizoğlu’nun “Peki, 12 Eylül’ü Amerika mı yaptırdı?” sorusu üzerine “12 Eylül’de Emekli Albaydım. Amerika Türkiye’de ihtilal yaptırmayı sever. Çünkü ihtilal yaptırdığına daha fazla istediğini yaptırır. Kenan Evren darbe yaptığında Yunanistan’ın Türkiye aleyhine çalışmayacağına dair sözler aldı. Ama bir de NATO’ya döndü Yunanistan” yanıtı verdi.
Darbe ortamı yaratıldı
Hüseyin Avni Güler’in bu anlattıklarına karşı çıkarak Demokrat Parti iktidarını savunan Mehmet Arif Demirer, 27 Mayıs’ın darbe ortamı olmadan, darbe ortamı yaratılarak yapılan bir darbe olduğunu söyledi. Demirer, Güler’in iddia ve açıklamalarına şöyle karşılık verdi: “Aydın Menderes Londra da değil Türkiye’de okudu\’85 27 Mayıs kararı ihtilal ortamı yokken veriliyor. Bunu milli birlikçi anlattı. O günkü avukat Halk Partili Orhan Birgit, Sanem Altan’a verdiği röportajında ’ben varım o işim perde arkasında’diyor.”
Başaramasaydık asılırdık!..
Hüseyin Avni Güler: İhtilalde başarılı olamasaydık idam edilmemiz kesindi
Hüseyin Avni Güler, 27 Mayıs’ın yıldönümü nedeniyle aleyhte yazılan yazılardan ve yorumlardan şikayet etti ve, “Bu tarz yazılardan artık bıktım. Kaç gündür bunları dinliyoruz. Herkes 27 Mayıs aleyhtarı. Herkes idamları konuşuyor ama Türkiye’yi oraya götüren koşulları ve iktidarın demokrasi dışı uygulamalarını unutuyor” dedi. Hüseyin Avni Güler, 27 Mayıs’ta yaptıkları ihtilâlin başarılı olmaması halinde idam edilmelerinin kesin olduğunu söyledi. Güler, ihtilâlin yapılma nedenlerini sıraladığı Ceviz Kabuğu’nda, “27 Mayısçı olduğum için gurur duyuyorum. Başarılı olmasaydık idam ederlerdi. Ben bu işe memleket için girdim. Şizofren eşimi bıraktım. Çocuklarımı bıraktım ve bunlarla uğraştım” diyerek kendini de savundu. Güler, “O dönemde ihtilal ortamı vardı” dedi ve ihtilal gerekçelerini şu iddialara dayandırdı:
İktidarı eleştirenler hapise
“İhtilalden önce başbakanın oğlu Aydın Menderes’in Londra’daki eğitim masrafları örtülü ödenekten ödenmiş. Sürekli olarak muhalefeti eleştiren yazılar yazanlara örtülü ödenekten binlerce lira yardım yapılıyor, kendileri dışında ailelerine de paralar veriliyordu. İktidarı eleştirenler ise, hapislere atılıyordu. Ayrıca 1958 Lübnan iç savaşında Demokrat Parti yardım gönderiyordu. Ben Kara Harp Okulu’ndan havacı olarak mezun oldum. Yardım götürenler arasında ben de vardım. Bize yükümüzün yardım malzemesi olduğunu söylüyorlardı. Korsan uçuşla yükümüzü alıp, gidip bırakıp geliyorduk. Bize yiyecek içecek deniyordu ama herhalde cephaneydi. Binbaşı Rıza Karacaoğlu komutasındaki uçağımız Beyrut Havaalanı’na inince bizi tutukladılar. Bir ay sonra hükümetlerin girişimiyle geri geldik. O zaman biz anladık ki o savaşta Hıristiyanlara yardım ediyormuşuz. Milliyetçi mukaddesatı olan bu iktidar Hıristiyanlara yardım ediyordu. Hazinedeki İsmet Paşa’nın teslim ettiği 128 ton altının da 96 tonunu uçaklarla, tırlarla, gemilerle dışarıya gönderdi ve kredi aldı karşılığında.
Genelkurmay Başkanı palto tutuyordu
Yüzbaşı olarak Etimesgut havaalanında bazı olaylara şahit oldum. O dönem Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’ti. Genelkurmay Başkanı’na paltosunu tutturuyordu. Genelkurmay Başkanı Rüşdü Erdelhun, Bakan’ın yere düşen kağıtlarını toplar kendisine verirdi. Bunları görünce bizim gücümüze giderdi genç subaylar olarak.” Saydığı bu nedenlerle “hücre örgütüne” (bir başka adıyla ihtilal örgütüne) girdiğini dile getiren Güler’in, DP yönetimi hakkında bir iddiası da Cezayir’in Fransızlarla karşı verdiği savaşta Fransa’yı desteklemesi idi. Bu iddiaya daha sonra canlı yayına bağlanan izleyicilerden Yeni Asır Gazetesi Yazarı Hüseyin Kocabıyık “Fransa’yı desteklemedi ama çekinser kaldı. Bu da Cezayir’in lehine oldu diyemem” şeklinde ekleme yaparak katıldı.
Özden: İdamlar engellenmeliydi
Ceviz Kabuğu’nun telefon konuklarından Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, “27 Mayıs İhtilâlinden sonra idamlar önlenseydi daha iyi olurdu ve halk darbeyi daha fazla benimserdi” dedi. İsmet İnönü’nün 9 yıl avukatlığını yaptığın belirten Özden, İnönü’nün anılarının önemli kısımlarının öne çıkarılmadığını iddia etti. Özden, İnönü ile çok ciddi konuşmaları olduğunu belirterek 27 Mayıs’ı şöyle değerlendirdi: “27 Mayıs keşke olmasaydı. Halk müdahaleyi büyük coşkuyla karşıladı. Bir olayda amaçla sonucunu birlikte değerlendirmek gerekiyor. 1960’a kadar getiren bir anayasa var. Ama bir de çağdaş gereksinimler için özlenen bir anayasa vardı. Yapılan bir takım açılımlar bunun göstergesiydi. O zamanın şartlarında böyle oldu. Ama bu idamlar engellenseydi daha iyi olurdu ve ihtilal büsbütün benimsenmiş olurdu. Her olay kendi zamanının koşullarında benimsemek gerekir. Celal Bayar ve İhtilâli yapan Milli Birlik Komitesi üyeleri de Atatürkçüydü. Ayrıntı da ayrılık başkaydı.”
Demokrasi çığırından çıkmıştı
O yıllardaki Tahkikat Komisyonu’nun faaliyetlerini bugünle kıyaslayan Özden şöyle devam etti: “1950’de gazetecilerin tutuklanması, Tahkikat Komisyonları falan bugün de yaşandığı gibi bir kişinin iki dudağı arasındaydı. Demokrasi artık çığırından çıkmış durumdaydı. Demek ki o gün bu ihtilâli yapanlar bunlara katlanamadılar. Kendilerine göre demokrasiyi korumak için hareket ettiler.”
Altuğ: 27 Mayıs genç subay hareketidir
Ceviz Kabuğu’nun diğer telefon Konuğu Gazeteci Yazar Kurtul Altuğ da, 27 Mayıs’la ilgili çok önemli açıklamalar yaptı. “27 Mayıs orduda bir genç subay hareketidir” diye Altuğ, bu darbenin genç subayların Atatürk devrimlerinin ortadan kalktığı, demokrasinin gerilediği kanısından ortaya çıktığını belirtti. Altuğ, şöyle konuştu: “Askeri hareketler bir darbedir ama 27 Mayıs bir ihtilaldir-devrimdir. Yeni bir anayasa, yeni bir düzen, yeni bir sosyal düzen gibi getiren bir harekettir. Dünyaya açılmak diye bir şey yoktu bundan önce. Dünyaya açılma Başbakanın falan dışarı çıkması kendini göstermesinden ibaretti. 27 Mayıs’ı konuşurken orduyu suçlamak hata olur. Osmanlı’dan bu yana bütün ilerici hareketler ordudan gelmiştir. Çünkü en akıllı sınıftır. Eli silah tutan grup her zaman devletin sahibidir derler. Bir gün Orhan Kabibay bana ’27 Mayısı Amerika’nın isteği ile falan yapmadık’dedi. 1955’te başladı bu iş. 5 sene uğraştık. Kendi kendimize yaptık. Gençler de sokağa tahrikle çıkmadılar. Üniversitede aldıkları eğitimle düşünce eksikliğini gördüler ve harekete geçtiler. Orhan Birgit bunun için çalışmış olabilir ama çalışmasa da gençler sokağa çıkardı. Cumhuriyet mitinglerini birileri mi tahrik ediyor? O kadar insanı bir araya bir Tuncay Özkan’ın getirmesi mümkün mü? İnsanların içindeki duygulara birinin tercüman olması yeterli. 27 Mayıs’ta bu ortam yoktu deniyor. Buz gibi vardı. Yasaklar vardı, yasakları başka yasaklar getirdi. Tahkikat komisyonu dediğiniz bugünkü bir soruşturma komisyonudur. Mecliste kurulan komisyon beni de sorguladı ve hakim yetkisi aldığı için hapse attı. Bizi askerler kurtardı. Yargı bu kadar siyasallaştırılmıştı.”
Telefon hattı kesildi, darbe engellendi
Hüseyin Avni Güler ise, 22 Şubat’ta Talat Aydemir’in ihtilal girişimini önlerken telefonlarını kendisinin kestirdiğini ve ikinci bir darbeyi önlediğini açıkladı.
“6-7 Eylül’ü Yunan derin devleti yaptı” iddiası
6-7 Eylül olaylarından bir muhbirin sözüyle DP’nin sorumlu tutulmaya çalışıldığını dile getiren Mehmet Arif Demirer, bu olayı aslında Yunan Derin Devleti’nin yaptığını ileri sürdü: “6-7 Eylül davası 19 dava içinde dış dünyayı ilgilendiren tek davadır. 6 Eylül olaylarını Yunan Derin Devleti tertiplemiştir. Bunun nedeni Londra’daki Kıbrıs Konferansı’nda Türk tezi çok başarılı olmuştur. Bu konferansta Kıbrıs’ta Yunanistan’la değil İngilizlerle karşı karşıya olduğu kesinleşmiştir. Bu dava sürerken kendi kalesine gol atmacasına biri çıkıp ’6-7 Eylül olaylarını Demokrat Parti tertiplemiştir’diye dava açıyor. Sonuçta muhbir Fuad Köprülü, ’Sen de hükümetteydin’diyerek Yassıada’ya gönderiyorlar. Fatin Rüştü Zorlu miting talep etti diye 6 yıl mahkûm ediliyor. 40 yıl sonra, 1995 yılında bir İngiliz, ’bu olaylara nümayiş deniyor, bunlara pogrom denir’dedi. Soykırım gibi bir şeydir bu. Güvenlik güçlerinin azınlıklara karşı giriştiği mücadele anlamında.
(Yeniçağ Gazetesi, 1.6.2009,pazartesi)

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Ceviz Kabuğu (2) "Kâzım GÜLEÇYÜZ" Yeni Asya Gazetesi-17 Mart 2012 - Cumartesi "Ceviz Kabuğu’nun katılımcılarından Mehmet Arif Demirer, “Arzu ederseniz sizin seçeceğiniz bir tv kanalında Ceviz Kabuğu tartışmasına devam edelim. Ben bu yaşta (72) insanların konuşa konuşa dahi anlaşamamalarını ilke olarak kabul edemiyorum” diyen bir mesaj göndermiş."



Ceviz Kabuğu (2)
Kâzım GÜLEÇYÜZ
irtibat@yeniasya.com.tr
***
17 Mart 2012, Cumartesi
Karadeniz TV’de Kemalizmi tartışmaya çalıştığımız Ceviz Kabuğu programının yankıları hâlâ devam ediyor.
Hulki Cevizoğlu’nun gönderdiği “sitem” mesajı
Programla ilgili yazımız üzerine (13.3.12) Hulki Cevizoğlu’nun gönderdiği “sitem” mesajına verdiğimiz cevapta “Program sonrasında onlarca okuyucumuz, alt yazıyla geçilen numarayı arayarak telefonla bağlanmak istediklerini, ama ulaşamadıklarını ifade ettiler” diye yazmıştık.
Cevizoğlu cevabî mesajında “Size, programı aradıklarını söyleyenler inandırıcı değil. Daha doğrusu arayanların hepsi bize ulaştığı için doğru söylemedikleri ortada. Bu, seçimde bana oy vermeyenlerin ‘Size oy verdik’ yalanına benziyor. İnanmayın, gönlünüzü almak içindir” diyor.
Biz de buna “ ‘Aradık, ulaşamadık, ya bağlanmadık, ya da telefon sürekli meşgul çaldı’ diyen okuyucularımız, hiçbir şekilde yalan söylemediklerinden ve söylemeyeceklerinden kesinlikle emin olduğumuz insanlar” diyerek cevap verdik.
Önceki mesajımızın sonundaki “Her halükârda, program tanışmamıza vesile oldu. Umarım, bu tanışma dostlukla devam eder ve farklı görüşlerde olmamız bunu engellemez” dileğimize de Cevizoğlu’ndan “Her zaman dostluktan yanayım. Görüş farklılığımız insanlığımıza engel olamaz benim açımdan. Dostlukla ve tekrar beraber olmak dileğiyle” şeklinde bir cevap aldık.
Ve bu cevaba “Dostlukla devam edebilirsek, herşey yoluna girer” diye karşılık verdik.
O cenahta son durum şimdilik böyle.
***
Demirer: Tartışmaya devam edelim
Ceviz Kabuğu’nun katılımcılarından Mehmet Arif Demirer, “Arzu ederseniz sizin seçeceğiniz bir tv kanalında Ceviz Kabuğu tartışmasına devam edelim. Ben bu yaşta (72) insanların konuşa konuşa dahi anlaşamamalarını ilke olarak kabul edemiyorum” diyen bir mesaj göndermiş.
***
“Bunları niye ekrana çıkarıyorlar?”
İ. Şefik Aydın, Giresun Işık gazetesinde yayınlanan 15.3.12 tarihli yazısında şunları yazmış:
“Karadeniz TV’de geçen Cuma gecesi, bir süre Ceviz kabuğu programını seyrettik ancak, Yeni Asya gazetesinden Kâzım Güleçyüz isimli şahsın, Atatürk hakkında (...) yaptığı yorumlara fazla dayanamadık. Bu önyargılı insanları acaba niçin ekranlara çıkarırlar? Bu efendiye göre, Atatürk’ün, Kur’ân’ı Kerim tefsirini yaptırmasının sebebi ‘Türkçe metnin okunması ile Kur’ân’ı halkın gözünden küçük düşürmekmiş!’ (...) Kâzım Güleçyüz, son günlerde sıkça yapıldığı gibi, İskilipli Atıf Hoca üzerinden Atatürk’e vurmaya çalıştı. Neymiş efendim, ‘İstiklâl Mahkemesi diğer birçok insan gibi onu da suçsuz yere asmış!’ ”
***
“Hayretle izledim”
Mesajının “konu”sunu “Atatürk düşmanı” diye yazan Süleyman Aydıner şöyle demiş (aynen):
“Yaklasik 15 senedir Avrupa da yasamaktadigim. Ataturk’un Batilasma istegi gibi sozlerniz bir cahillik ornegidir. Avrupa Demokrasi Ceneti olarak gormeniz ayri bir cahilliktir. Ceviz Kabugu’na katilis oldugunuz programi izledim. Konusmalarinizi hayretle izledim. Sizce Dunya’ya gelmis gecmis DIKTATORLERIN isimlerini ve tarih onunde yaptiklari bana gonderirmisiniz............. Sabirsizlikla haber bekliyorum..”
***
Okuyucu değerlendirmeleri
Bunların dışında okuyucularımızdan gelen epeyce mesaj da var. Bunlardan—aynı zamanda genç yazarlarımızdan—Furkan Demir’in, programı Müflis Proje: Kemalizm kitabımızın bir kesimde yol açtığı rahatsızlıkla irtibatlandıran değerlendirmesi, görebildiğimiz kadarıyla ortak ve yaygın bir kanaati ifade ediyor. Bu arada bizim programdaki duruş ve performansımızı yeterli bulmayıp eleştirenler de var, onaylayanlar da. Hepsine teşekkür ediyoruz; gelen bütün görüş, yorum ve yapıcı eleştiriler baş göz üstüne.
* Programın özeti, daha önce de duyurduğumuz gibi, saidnursi.de/video/demokrasi-diktatorluk-ve-kemalizm adresinden izlenebilir.

10 Temmuz 2018 Salı

Menderes'i elinin tersiyle tokatlamış!.. "HABER-7, MEHMET ARİF DEMİRER" Yassıada'nın Sessiz Tanıkları darbenin nasıl yapıldığıyla ilgili de deşifreler yapıyor. Menderes'in bakanlarından Arif Demirer'in oğlu Mehmet Arif Demirer'in tahlilleri ilginç: 27 Mayıs bir tertipti; darbe yapma kararı verdiklerinde Türkiye en iyi günlerini yaşıyordu.

Menderes'i elinin tersiyle tokatlamış!..
27 Mayıs 1960 darbesiyle ilgili örtü kalktıkça cuntacıların bir başka ayıbı daha gözler önüne seriliyor. Adnan Menderes'e, duruşma önceleri uyuşturucu etkisi yapan iğne vurulduğu ve tokatlandığı ifade edildi. (GİRİŞ 06.12.2010)
27 Mayıs 1960 darbesiyle ilgili örtü kalktıkça cuntacıların bir başka ayıbı daha gözler önüne seriliyor. Cuntacıların kurdukları Yassıada mahkemelerinde Başvekil Adnan Menderes'in kendisini savunamaması için akıl almaz yöntemlere başvurduğu şahitlerin tanıklığıyla belgelendi. Darbecilerin mahkeme kararını öne sürerek idam ettiği Adnan Menderes'e, duruşma önceleri uyuşturucu etkisi yapan iğne vurulduğu ortaya çıktı.

Gazeteci Erdal Şen'in piyasaya yeni çıkan "Yassıada'nın Sessiz Tanıkları" kitabı, o dönemi yaşayan 'son tanıklar'ın anlatımlarıyla birçok olayı açığa çıkarıyor. Adnan Menderes'le birlikte Yassıada'da tutuklu olan DP'li vekillerden hayatta kalanlar ve Menderes'in A takımı sayılabilecek Yassıada mağdurlarının yakınlarından oluşan 30 aile ile yaptığı röportajlar Zaman Kitap'tan yayınlandı. Her bir ailenin anlattığı ayrıntılar yıllardır ortaya çıkartılmamış birçok olayı deşifre eder mahiyette. Ailelerin dile getirdiği hatıralar, 50 yıldır Türk siyasi sistemi üzerindeki kaotik durum ve çatışmaların başlangıcıyla ilgili hayati ipuçları veriyor.

Kitaptaki en dikkat çekici iddialardan birisi de hala hayatta olan dönemin DP Bilecik Milletvekili Mehmet Erdem'e ait. Erdem, Menderes'in duruşmalardaki halini anlatırken, "Pek normal değildi ki. Mahkemeye gitmeden sabah basıyorlardı iğneyi" diyor. İğnenin ne olduğunu da, "Müsekkin iğnesi. Teskin edici, uyuşturucu. Doğru dürüst kendini savunmasın diye. Askerlerden görüp acıyan oluyormuş, bizim arkadaşa anlattıklarından duyuyorduk biz de." sözleriyle ifade ediyor.

Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün'ün kızı, Mehmet Ali Bayar'ın annesi Baysan Bayar da babasının tanıklığına dayanarak şunları söylüyor: "Adnan Bey'in sabahlara kadar uyutulmadığına babam şahit. Babam hemen yan koğuşunda yatıyormuş. 15 dakikada bir gelip Adnan Bey'i uyandırırlarmış. Dinlenip mahkemelerde konuşamasın' diye. Kalk diyorlar, uyutmuyorlar, hakaret, tahkir, bağırma. Hepsine şahit olmuş babam." Bayar, babasının Bizans mahzenlerinde 19 gün boyunca soğuk suyun içinde tutulmasını da duygulanarak anlatıyor.

TARIK GÜRYAY MENDERES'E TOKAT ATMIŞ
Kitabın önsözünü Ekrem Dumanlı kaleme aldı: Kitabın okurları, 1960'da yaşanan darbeden sonra 1961'e kadar ülkenin asker ve basın tarafından nasıl yönetildiğini, yargının nasıl çaresiz hale getirildiğini, masum insanların hiç olmayacak suçlamalarla nasıl baskı altına alınmaya çalışıldığını hayretler içinde okuma imkanı bulacak. Bana göre bu dramın şahitlere bizlere Yassıada'nın bütün şifrelerini deşifre ederek yaşanan acıların büyüklüğünü anlatıyor. Onlara kulak kesilmemiz ve anlatılanları bir daha unutulmasın diye etrafımızdakilerle paylaşmamız önemli bir vazifedir.

İşte tüyler ürpertici anılardan bazıları:
Kitaba söyleşi verdiği sırada hala hayatta olan Celal Bayar'ın damadı Yassıada'da tutuklu olan DP'li vekillerden Ahmet İhsan Gürsoy'un aktardığı bir hatıra iç burkuyor. Gürsoy, Yassıada Komutanı Tarık Güryay'ın traş olmakta geç kaldığı için Adnan Menderes'e elinin tersiyle tokat attığını söylüyor.

HASAN POLATKAN'IN ELİNDE SİGARA SÖNDÜRMÜŞLER
Hasan Polatkan'ın eşi Mutahhare Polatkan: …elinin üzerinde bir ben olduğunu gördüm. 'O ne' diye sordum. 'Yok hiçbir şey' dedi ve elini sakladı. İdamından çok sonra arkadaşlarından öğrendim ki elinin üzerinde sigara söndürmüşler. Eşimin elinin üzerinde sigara söndürmüşler.

Fatin Rüştü Zorlu'nın kızı Sevin Hanım'ın henüz hayattayken Erdal Şen'e verdiği röportajda ilginç bir iddia da bulunuyor. Zorlu'nun söylediğine göre idamlar eksik imzayla yapıldı: "Babamı daha idam için gereken imzalar tamamlanmadan infaz ettiler." Sevin Zorlu ayrıca babasının Adnan Menderes'e darbeden altı gün önce söylediği bir sözü aktarıyor: "Bir komplo var. Beni Milli Savunma Bakanı yap. Ethem Menderes'i de Dışişleri Bakanı. Bu komployu çözeyim."

"BABAMI ASTILAR ÜSTÜNE CELLAT KİRASI İSTEDİLER"
Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes: Babamı asan cellatın kirasını da astıkları ipin parasını da bizden aldılar. Adnan Menderes'le görüşebilirsiniz diye bize resmi bir yazı geldi. Annemle birlikte sevinç içinde Ankara'dan İstanbul'a gittik. Yassıada'ya geçmek için bindiğimiz vapurdan son anda indirdiler. "Siz zaten görüşmüşsünüz" dediler. Maksat eziyet etmekti.

Tevfik İleri'nin eşi Vasfiye Hanım: Eşim Yassıada şartlarından dolayı genç yaşında kanser oldu. Yassıada'da idam edilmedi ama Menderes'ten üç ay sonra gönderildikleri Kayseri Cezaevi'nde üç ay içinde hayatını kaybetti. Eşimin arkasından ağlayan hemşire için soruşturma bile açtılar.

Lütfi Kırdar'ın oğlu Erdem Kırdar: Salim Başol'un tavrı yüzünden ifadesini verirken babam Yassıada'daki mahkeme salonunda kalp krizi geçirip öldü. Babamın İstanbul'da seveni çoktu. Cenazesine çok büyük bir kalabalık katıldı. Ama çekemedikleri için o cenazeye katılanlara bile mezar davası açtılar.

"BABAMI YASSIADA'DA İŞKENCE EDERKEN ÖLDÜRDÜLER"
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın oğlu Emre Oktay: Daha duruşmalar bile başlamamıştı. Babamı sık sık Bizans mahzenlerine götürmüşler. Rahatsızlanıp revire kaydırıldığı halde bir daha götürmüşler. Sonra cenazesi geldi oradan. Ama kalp krizi dediler. Babamı Yassıada'da işkence ederken öldürdüler. 27 Mayıs yargılanmalı.

Adnan Menderes'in avukatlarından Talat Asal: Menderes'in avukatı olarak benim Beyoğlu'nda yürümem bile yasaktı. İlgi odağı oluruz diye çekiniyorlardı. Öyle komik yasaklar vardı ki, Yassıada'dakiler için kurtarma teşebbüsüne yol açar diye "Ada sahillerinde bekliyorum" şarkısını da yasakladılar.

DEMOKRAT PARTİLİ VEKİL EŞLERİNDEN TAKSİ ŞÖFORLÜĞÜ YAPANLAR VARDI
Dönemin Milli Savunma Komisyonu Başkanı Emekli Paşalardan Zihni Üner'in oğlu Ersin Üner: Geçinebilmek için taksi şoförlüğü yapan Demokrat Partili vekil eşleri vardı.

Yassıada'da yatan isimlerden Gıyasettin Emre: Tutuklular arasında Hava Kuvvetleri Komutanı Tekin Arıburnu da vardı. Çanakkale'deki meşhur 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey'in oğlu. Askerler onun üzerini eşek yapıp binerlerdi.

1950- 54 arasında Genelkurmay Başkanlığı yapmış Nuri Yamut'un çektiklerini de DP'li Kemal Sinanoğlu'nun oğlu Niyazi Sinanoğlu aktarıyor: Eski Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut'u merdivenlerden yuvarlayarak götürmeleri hala gözümün önünde. O vatanperver adam üç-beş ay sonra Yassıada'da öldü

YASSIADA'DA DOĞAN ÇOCUK
Yassıada'daki 7 bayan milletvekilinin hikayelerine de yer veriliyor kitapta. Röportaj verenlerden biri Yassıada'da doğan DP'li Necla Tekinel'in oğlu Mehmet Tekinel: Annem DP'li mebus olarak Yassıada'ya götürüldüğünde yeni hamileymiş. Orada dünyaya geldiğim için yakınlarımız bana 'Yassıadalı Mehmet' derdi. Ama annemi emzirmeme izin vermemişler ve beni ondan ayırmışlar.

Yassıada'nın Sessiz Tanıkları darbenin nasıl yapıldığıyla ilgili de deşifreler yapıyor. Menderes'in bakanlarından Arif Demirer'in oğlu Mehmet Arif Demirer'in tahlilleri ilginç: 27 Mayıs bir tertipti; darbe yapma kararı verdiklerinde Türkiye en iyi günlerini yaşıyordu.

6 Temmuz 2018 Cuma

ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS: "GÜNÜN HABERİ "MEHMET ARİF DEMİRER" DEVLET BAHÇELİ İLE DENKTAŞ ADINA GÖRÜLECEK BİR HESABIM VARDI!...Sayın Devlet Bahçeli'ye AÇIK MEKTUP" (ANKARA: 7 MAYIS 2018 PAZARTESİ)

GÜNÜN HABERİ "MEHMET ARİF DEMİRER" DEVLET BAHÇELİ İLE DENKTAŞ ADINA GÖRÜLECEK BİR HESABIM VARDI!... & Sayın Devlet Bahçeli'ye AÇIK MEKTUP

DEVLET BAHÇELİ İLE RAUF DENKTAŞ ADINA GÖRÜLECEK BİR HESABIM VARDI!..
Denktaş Bey’e söz vermiştim, “Günün birinde bu hesabı görecek ve kapatacağım” diye. Bugün, o sözü yerine getiriyor ve borcumu ödüyorum.
Aşağıdaki 7 maddelik metin Denktaş Bey’in 16 Nisan 2004 sabahı bana ve rahmetli Kamil Raif Bey’e, “KKTC seçmenlerinin, 24 Nisan Referandumunda bir yanlışlık yaparak EVET demelerini önlemek için bir HAYIR kampanyası başlatacağım. Şu metni AKP dışındaki siyasi parti genel başkanlarına imzalatıp en geç Salı gününe kadar gönderin.” 16 Nisan Cuma idi.
Devlet Bahçeli Beyin İMZALAMADIĞI, Denktaş Bey’in HAYIR Kampanyası Metni:
1 – Annan Planı’nın bilinen yönleriyle, KKTC’yi temelden yok edeceği, Kıbrıs Türk Toplumunu ekonomik ve sosyal baskılar altında bırakacağı açıkça görülmektedir.
2 – Plan’ın pek çok yönü olduğu ve 24 Nisan tarihine kadar bütün bunların halka anlatılmasına olanak bulunmadığı da bir gerçektir.
3 – Plan bu hali ile uygulamaya konduğunda, masa başında anlaşamayan ve yıllardır ihtilaf halinde bulunan iki toplum, bir arada yaşamaya zorlanmış olacaktır. Bu ise gerek Ada gerek Bölge barışını büyük ölçüde tehlikeye sokacak bir durumdur.
4 – İçeriğini tam olarak bilmedikleri bir Plan’a ‘EVET’ demek için zorlanan, adeta dönüşü olmayan bir yola sokulan Kıbrıs Türk toplumuna büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz.
5 – Kıbrıs Türk halkının bu Plan’a ‘HAYIR’ demek hakkına da sahip olduğunu bu vesile ile beyan etmek isteriz.
6 – 24 Nisan Referandumundan ‘HAYIR’ çıkması halinde, bunca baskıya boyun eğmeyen bu değerli topluma bütün Dünya ister istemez saygı duyacaktır.
7 – Keza, Referandumdan ‘HAYIR’ çıkması halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadar, Türk Milleti, KKTC’nin yücelmesi ve güvenliği için, her türlü maddi ve manevi desteği, artan bir şevkle vermeye devam edecektir.
Aşağıdaki paragraflar da Devlet Bey’in, 15 Temmuz 1999 günü Denktaş Bey’in TBMM’deki tarihi konuşmasından sonra söz alarak yaptığı uzunca konuşmadan alınmıştır:
“Türkiye, her şeye rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin arkasında durmak zorundadır; çünkü, Türkiye’nin vereceği her taviz, Kıbrıs Türklerini 1974 öncesine götürecek yolun açılmasına zemin hazırlayacaktır.
“Diğer taraftan, Kıbrıs’ta atılacak her geri adım, Türkiye’ningüvenliğini tehlikeye düşüreceği gibi, bütün uluslararası ilişkilerinde zemin ve itibar kaybetmesine yol açacak, başta komşuları olmak üzere, Türkiye’den, diğer konularda tavizler beklenmesini beraberinde getirecektir…
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir gerçek olduğunun ve ebediyen var olacağının, bir çözümde esas teşkil etmesi gercekliğinin altını çizmek gerekir. Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan’ın değişmeyen politikası ortada dururken, çözüm adına bazı tavizlere yol açabilecek, özellikle de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin varlığını esas almayan görüşmelere devam etmenin anlamı yoktur."
Hangi Bahçeli'ye inanalım? 15 Temmuz 1999'da hamasi nutuk atana mı, 24 Nisan Referandumundan EVET çıkmasını isteyen AKP Hükümeti'ne, bugün olduğu gibiher konuda kayıtsız şartsız teslim olarak KKTC'yi bile gözden çıkaran 2004 model Bahçeli'ye mi?
Denktaş Bey'in hazırladığı HAYIR kampanyası metnini tereddütsüz imzalayanlar (ıslak imzalı metin bende): Ecevit, Yazıcıoğlu, Kutan ve Perinçek. İmzalamayanlar: Baykal, Ağar, Bahçeli.
Mehmet Arif Demirer
Hedefi ‘Kemalist – demokrat TÜRKİYE’ olan Dergi 
Güncel Yazılar No 2 – 14 Temmuz 2015
Çökertme Caddesi No 67/191 – Yalıkavak – Bodrum
demirer@kemalizm1938.org 0252 385 4423 - faks 0252 385 5443 demirer@dp1946.org

SAYIN (MHP BAŞKANI) DEVLET BAHÇELİ’ye AÇIK MEKTUP
Size;
7/8 Haziran gecesi alelacele neden Ana Muhalefet görevini benimsediniz, diye sormayacağım.
CHP’ni adayını HDP desteklerse bizim oylarımız geçersiz olur, demişken kendi adayınızın HDP’nin desteği olmadan seçilebileceğini, seçilmesini talep ettiğinizi nasıl düşündünüz, diye de sormayacağım.
Sık sık değişen Kırmızı Çizgilerinizin son şeklinde ilk sırada yer alan ‘PKK’nın silah bırakması’ konusunu koalisyon şartı olarak kime yönlendirdiğinizi hiç sormayacağım, çünkü bu şart, olsa olsa, idam cezasını ömür boyuna dönüştürdüğünüz Öcalan’a dayatılabilir.
Sormam gereken şu soruyu da sormayacağım, ilk seçimde kendi seçmeniniz soracak ve gereğini yapacaktır: “Allah aşkına; 7 Haziran öncesi meydanlarda bağıra bağıra ülkeyi AKP’den kurtaracağınızı vaat ettiniz, toplu olarak % 59 oy verdik, neden iktidar olup AKP’nin tahribatını düzeltmeye başlamıyorsunuz?”
Size ne soracağım Sayın Devlet Bahçeli, merak ediyor musunuz?
Önce, 2004 yılına dönelim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasına yönelik 24 Nisan 2004 Referandumunda AKP Hükümeti tarafından dayatılan ‘EVET’ kampanyasına karşı Denktaş’ın ricası doğrultusunda hazırlatılan Bildirideki şu cümleleri dikkatle okuyalım.
“Annan Planı’nın bilinen yönleriyle, KKTC’yi temelden yok edeceği, Kıbrıs Türk toplumunu ekonomik ve sosyal baskılar altında bırakacağı açıkça görülmektedir.
“İçeriğini tam olarak bilmedikleri Annan Planına ‘Evet’ demek için zorlanan, adeta dönüşü olmayan bir yola sokulan Kıbrıs Türk toplumuna büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz.
“24 Nisan Referandumundan ‘HAYIR’ çıkması halinde bunca baskıya boyun eğmeyen bu değerli topluma bütün Dünya ister istemez saygı duyacaktır.
“Keza Referandumdan ‘HAYIR’ çıkması halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadar, Türk Milleti, KKTC’nin yücelmesi ve güvenliği için, her türlü maddi ve manevi desteği, artan bir şevkle vermeye devam edecektir.”
Şimdi imza durumuna bakalım. Hiç tereddüt etmeden imzalayanlar: M. Yazıcıoğlu, B. Ecevit, R. Kutan ve D. Perinçek. Adının karşısında imza yeri boş duran: Devlet Bahçeli.
Sorumu soruyorum: Bu mudur MHP’nin Türk Milliyetçiliği anlayışı? Eğer bu ise, 23 Kasım 1961 günü 3 gün için gittiğim ancak, tanıyınca 30 gün kaldığım Hindistan’da ve daha sonra İngiltere’de, Almanya’da ve ikimiz de yurda döndükten sonra Türkiye’de sık sık görüştüğüm, mektuplaştığım (O’nun bana mektuplarını yayımladım) TÜRKEŞ ile ortak noktamız olan ‘Tüm Dünya Türkleri Bizimdir’ anlayışı (eskiden Turancılık, derlerdi) ile bu bildiriyi imzalamayan düşünceyle ve tutumla taban tabana zıt değil midir???
Sn. Mehmet Şandır’ın size getirdiği Bildiriyi neden imzalamadığınızı öğrenememiştik. On bir yıl sonra lütfeder açıklarsanız çok memnun olurum. Türkeş’in ve Denktaş’ın ruhları rahatlar

1 yorum:


  1. Göktuğ Ltd
    12 May
    Alıcı: bana
    Seref ve haysiyet sahibi insanlar durust ve mert olurlar. Ben de bir MHP'li ULKÜCÜ olarak Prof.Dr. olan esim ile birlikte teskilatimizin adsız bir neferi olarak yerinde referandum surecini yasadik, tutabildigimiz kadar ucundan tuttuk. Sayın Denktasın aciklamalarina bizzat canli sahit oldum kendisini olabildigince yakindan takip ettim. Nacizane o bilgi birikimine sahibim. Bu bilgilere sahip bir kisi olarak ben de diyorum ki; Ulkuculere ve onun liderine yönelik yillarca Mao hayranı Turk'e dusman, halklarin kardesliği turkusu teranelerini söyleyen topal eşeklerin yönlendirmesi dezenformasyon ihanet zokasını yutturamazsiniz. Rahmetli Denktas'ı biz de biliriz ve de iyi tanıriz. Bunu bize gönderebildiğinize gore neyi nereye kadar bileceğimizi de iyi bilmeniz gerekir. Eğer bilmiyorsanız da lutfen arastırın iyi öğrenin. Ama sunu iyi bilin biz cennet mekan Başbugun izinde bir ülkucu olarak ihanete pirim vermeyiz ve ihanet erbabı ile de savasimiz sonuna kadar devam eder. Haddini bilmezlere gerektiginde anladiklari dil de hadlerini bildirmeyi de biliriz. T. T. K. Ve Y.



    Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
    Yanıtla