“Yeni Asya’nın Said Nursî etkinliğinde Uysal’ın işi ne?”
Kâzım GÜLEÇYÜZ
irtibat@yeniasya.com.tr
23 Haziran 2013, Pazar
Zaman zaman köşemize konu olan, son olarak 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu” için gündeme getirdiği referandum teklifini yansıttığımız (10.1.13) Kemalist DP’li Mehmet Arif Demirer, “DP Genel Başkanına açık mektup” başlıklı makalesinde, Gültekin Uysal’ın, “Yeni Asya Gazetesinin Said Nursî ile ilgili bir etkinliğine tek siyasî parti genel başkanı olarak katıldığını gösteren fotoğrafı gördüğünde duyduğu rahatsızlığı” ifade ettikten sonra şunu sormuş: “Gündeminde Ayasofya’nın yeniden açılması olan o Yeni Asya Gazetesi etkinliğinde DP Genel Başkanının ne işi olabilirdi?” (Anayurt, 10.6.13)
Bir suali de şu: “Menderes’in partisinin 2013 yılında genel başkanı Atatürk’ün müzeye dönüştürdüğü İstanbul Ayasofya binasının yeniden cami olarak ibadete açılmasını mı destekliyor?”
Sekiz gün sonra, bu açık mektubuna Uysal’dan bir cevap alamadığını duyurarak aynı konuya tekrar dönen Demirer, bu defa DP’nin il başkanlarına hitap ettiği makalesinde şunları yazmış: “Demokrat Parti’nin bu kadar kısa bir sürede unutulmuş olması Said Nursî anma toplantılarına katılan DP Genel Başkanı açısından çok üzücüdür. Ne oldu da DP yüzde sıfıra yerleşti? Artık kimsenin aklına alternatif olarak bile gelmiyor? Onun için de, adından bahsettirebilmek için, DP Genel Başkanı Yeni Asya’nın Said Nursî etkinliklerinde baş köşede görüntü veriyor?” (18.6.13)
Bunları aktardıktan sonra biz de soralım:
İlk yazısında DP’nin bu duruma gelmesinden Uysal’ın sorumlu tutulamayacağını belirten Demirer, ikinci yazıda niye Yeni Asya’nın düzenlediği Said Nursî etkinliğini işin içine katarak Uysal’a onun üzerinden yükleniyor. Ne ilgisi var?
DP gibi bir partinin genel başkanının, hele Yeni Asya tarafından düzenlenen bir faaliyete katılması, tenkit değil, tebrik edilmesi gereken bir davranışken, Demirer’in yaptığı, demokratlıkla bağdaşması imkânsız bir çiğlik örneği değil mi?
DP’yi, kendisine yönelik olarak yıllardır süren sistemli toplum mühendisliği projelerine ilaveten, iç hatalar sebebiyle düştüğü durumdan çıkarmanın yolu, en zor şartlarda dahi samimiyet ve kararlılıkla, hiçbir karşılık beklemeden, bedelini de ödeyerek demokrat misyonu savunan Yeni Asya ile arasına mesafe koymaktan mı, yoksa ona samimiyetle kulak vermekten mi geçiyor?
12 Eylül’ün Demirel ve demokrat kadrolarla birlikte bütün liderlere koyduğu siyasî yasaklar, İlnur Çevik’in ifadesiyle, Bediüzzaman’a gönül verenlerin gayretleriyle aşılmadı mı ve bu çabalarda öncülük rolünü Yeni Asya üstlenmedi mi?
Demirel, yasaklı yıllarda Köprü dergisindeki mülâkatlarında Said Nursî’ye yaptığı atıflarla, Yeni Asya’nın düzenlediği Bediüzzaman mevlidine DYP Genel Başkanı olarak gönderdiği telgrafla ve “Said Nursî âlim değildir diyenin alnını karışlarım” çıkışıyla, Başbakanlığında devlet kütüphanelerini Risale-i Nur’a açarak Çankaya’ya çıkmadı mı?
Ve yine (Süleyman) Demirel, 1980’de bir kısmını ibadete açtığı Ayasofya için “Vakfiye şartını yerine getirmek, bizim Fatih’e karşı borcumuz” demedi mi?
Sonuç: Said Nursî’ye, Ayasofya’ya, Yeni Asya’ya sahip çıkmak kimseyi dibe vurdurmaz, tam tersine sahip çıkanın önünü açıp, onu zirveye taşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder